- Yayınlanma: Çarşamba, 01 Şubat 2017 01:09
- Kategori: Dr.Halil Atılgan
- Gösterim: 5011
TELLİ TURNAM SELÂM GÖTÜR / SEVDİĞİMİN DİYARINA
Halil ATILGAN
Turna; Anadolu insanıyla bütünleşen, türkülerimize, şiirimize, edebiyatımıza giren, bereketin, iyiliğin, güzelliğin, haberin, sevginin ve özgürlüğün simgesi olarak bilinen bir kuştur. Korunması gerektiğine, öldürülmesinin uğursuzluk getireceğine
inanılır. Çok âşık turnayı görmediği halde onun üstüne dörtlükler döktürmüş, sevgilisine turna ile haber göndermiş.“Allı turnam bizim ele varırsan /Şeker söyle kaymak söyle bal söyle“ demiş. Turna: Allı turna, telli turna, sarı turna benzetmeleriyle Türk insanın gönlüne girmiş, konduğu tarlaya bereket yağdırdığına inanılmıştır.
Turnalar tek eşlidir. Eşi ölürse geride kalan ölmeyi tercih eder. Kendine yeni bir eş bulmaz. Turnalar sürekli çift yaşayarak yuvalarını diğerlerinden ayırırlar ve korurlar. Kuluçka döneminde anne ve baba nöbetleşerek yuvayı beklerler. Yaşlanan anne ve babanın bakılması, beslenmesi de geride kalan çocuklar tarafından yürütülür. Uzun ömürlü olduğu, bazı kaynaklara göre yüz yıl yaşadığı söylenmektedir. Gururlarına düşkün, son derece sade bir yaşayışı tercih ederek hayatlarını sürdürürler. Bu nedenle insanlar turnayı korumaya çalışır. Yuvalarını bozmaz, vurmaz, avlamaz. Avlandığı takdirde avcısına felaketler getireceğinin inancı yaygındır.

Turnalar dünyada geniş bir coğrafyaya sahiptir. Japonlarda kutsal bir kuştur. Hindularda inek ne ise Japonlarda da turna öyledir. Mısır’da, Avustralya’da Amerika’da, Roma’da, Hindistan’da, Rusya’da, Orta Asya Türklerinde de turna bilinir. Adının Japoncadan geldiğine inanılır. Türkler turnanın Gök Tanrı’yı temsil ettiğine inanır. Bu inanç onun kutsal bir kuş olarak kabul edilmesini sağlamıştır. Bilinen ülkelerde de özgürlüğü, barışı ve huzuru temsil etmiş olması turnayı kutsal bir kimliğe kavuşturmuştur. Böyle bir kimliğe sahip olması sonucunda ülkemizde bir halk ozanımız mahlasını Şah Turna koymuş, tapşırmasında da bu mahlası kullanmıştır. Benim de bizzat tanıdığım Şah Turna bayan ozanlarımızdan olup gözleri ama 1950 Sivas Gürün doğumludur.
Değişik ülke kültürlerinde de karşımıza çıkan turna, kilim nakışlarında dahi kendisini göstermiş. Anadolu insanın dilinde, telinde, yağlığında, yazmasında çorabında, dokumasında turna motifi kullanılmıştır.
Kızılderililerin başlarında kuş tüyünden yapılmış özel başlıklar bizim kültürümüzde de yaygındır. Yeni yakında Tarsus’a bağlı Tahtacı köylerinde, Gazi Antep’in Nizip ilçesinin Barak köylerinde bu geleneğin hâlâ yaşadığını tespit ettik. Uğur getirmesi için gelinlerin başına turna teleği (teli)takıldığına, genç kızların güzelliğini anlatmak için başlıklarının turna teleği ile (tüy-tel)süslendiğine şahit olduk. Ama ne acıdır ki başlıklara daha önce turna teleği takılırken bu zaman içinde tavuk tüyüne, tavuk tüyü de yerini çiçek takmaya bırakmıştır. 
Anadolu’da turna özellikle Alevi – Bektaşi ozanlarımız tarafından daha da çok işlenmiş. Ozan turnayı görmemiş olsa da içindeki duygu ve düşünceler ona turnalı bir şiir yazdırmıştır. Onun için turna Anadolu Aleviliğinde önemlidir. Alevî-Bektaşi anlayışında turna Hz. Ali’yi temsil eder. Ahmet Yesevi’nin turna, Hacı Bektaş-i Veli’nin de güvercin donuna büründüğüne inanılır.
“Erzurum yöresine ait sıra barlarından dördüncü barın adı da Turna Barıdır. Turna Barında biri kadın, diğeri erkek olmak üzere iki oyuncu, bir çift turnayı temsil ederler. Oyunda ara sıra ötüşme taklitleri yapılır. İki oyuncunun birbirleri etrafında dönmeleriyle oyuna başlanır. Erkek oyuncu dişiyi aldatarak diz üstü yere çöktürür. Etrafında üç devir yaptıktan sonra sırtına çıkıp oynar. Sonra da yine erkek tarafından kaldırılır ve oyun biter. Turna barı, düğünlerde Erzurum kadınlarınca da oynana gelmiştir.
Oyunda turnanın hareketlerini taklit eden figürler vardır. Barın belirli bir yerinde erkek dişiyi çökmeye mecbur edince, seyircilerden biri dişinin önünde fındık, badem gibi şeyler koymayı unutmaz. Dişi, turna, bunları kuşun hareketlerini taklit ederek yer ve erkeği gözüyle takip ederek ötmeye başlar. Erkek turna dişinin sırtına çıkarken kanatlarını çırpar. Bunun asıl manasını çözmek güç değildir. Bölgenin en uzun ömürlü barlarından olduğu, Asya’da da çeşitlerinin bulunmasıyla sabittir.
Dünyadaki 15 tür turnadan ikisi; turna ve telli turna Türkiye’de düzenli olarak görülür. Turnanın boyu 110 – 120cm’yi buluyor. Türk halk edebiyatında özelikle Anadolu’da eski, yeni bütün lehçe ve ağızlarda turna / durna kelimesi ile adlandırılan kuş, leylek büyüklüğünde, uzun bacaklı, zarif boyunlu, parlak, duru güzel gözlü göçmen bir su kuşudur. Turnanın başının arka tarafında geriye doğru sarkan bir zülfü vardır. Tepesi, kanatlarının ucu, boynunun bir bölümü kara renktedir. Kanatlarında göz alıcı, mâvi kırmızı ve yeşil tüyler vardır. Genellikle step gibi kurak ovalarda, özellikle nehir vadilerinde, göllerde ve bataklık yerlerde görülen sıcak ülkeler kuşu turna, iki yumurta yumurtlar. Bu yumurtalar mâvimsi, çilli, karışık renktedir. Eşler, kuluçka zamanı yuvayı nöbetleşe beklerler ve yuvaya yaklaşan yabancıya saldırırlar.
Bilindiği üzere sanatta tabiat unsurlarının, hayvanların ve kuşların birer sembol olarak kullanılması Totemizm ve Şamanizm gibi inançların canlı görüldüğü eski devirlere kadar gitmektedir. Bu unsur veya sembollerin bazıları az çok içerik değiştirerek birer motif ve konu olarak zamanımıza kadar gelmiştir. At, boğa, kurt, geyik, koyun gibi hayvanlarla bülbül, güvercin, leylek gibi kuşlar, gül, lâle, menekşe nevinden çiçeklerin şairlere ilham verdiğini gösteren bir hayli kaynak mevcut. Bu canlı varlıklar arasında özellikle turnanın kutsal bir yeri vardır.”
Turna türkülerimizle de içli dışlıdır: Hiçbir ülkenin halk şarkılarında bizim türkülerimizdeki gibi işlenmemiştir. Bu da milletimizin turnaya verdiği değerin açık seçik bir ifadesidir.“Dost eline giden turnam /Bekle kelamı kelâmı” dizelerinde kesinlikle haber götüren bir ulak olarak düşünülmüş. Ozanımız: “Turnam uğrar isen bizim ellere / Selam söyle orda açan güllere” diyerek sıladaki güllerine dahi turna ile selam salmıştır. O selam alıp vermenin usta bir icracısıdır. Onun için de her aşığın gönlüne girmiş. “Bağdat’ın Basra’nın telli turnası / Turna yardan haber geldi eğlenme” diyerek sevdiğinin adının da turna olduğunu ifade etmiştir. Milletimizin duygu yüklü oluşu, çocuklarına gurbet, turna adlarının verilmesini sağlamış, Anadolu insanı çocuğunun adını turna koyarak ona verdiği değeri ifade etmiştir.

Halk müziğimizde türküler gruplara ayrılarak türkü çeşitleri özellikleriyle anlatılmaya çalışılmıştır. Kına Türküleri, Düğün Türküleri, Ninniler, Ağıtlar, Kahramanlık Türküleri gibi çeşitlere ayrılırken “Turnalı Türküler” bu değerlendir- menin dışında kalmıştır. Ben şimdi türkülerimizin tasnifine bir tür daha eklemek istiyorum. Turnalı Türküler. Bu tasniften sonra inanıyorum ki turna üstüne yakılanlar sevgi ve aşk türkülerinden sonra ilk sırayı alan bir tür olarak karşımıza çıkacaktır.
Anadolu da turna denilince hasret gelir, gurbet gelir akla. Bir gelinin telli duvağıyla, Kızılırmak’ta sele kapıldığını hatırlar insanoğlu. Sonra, o da yanık bir türkü olur: “Nettin Kızılırmak aldın allı gelini / Çevresi oyalı pullu gelini” diyerek dökülür yüreğimize. Sarı sıcakta, kızak çeken, ekin biçen, ot kazan, harman süren işçileri hatırlatır turna. O gurbetin, kavuşmanın, sadakatin, uzun yaşamanın, barışın temsilcisidir. “Gökyüzünde bölük bölük” uçarlar. Dost iline giden turnalara:“Ne olur bekle kelamı, kelamı.” Kelamı, selamı al da öyle git diye yalvarır âşık. Bağdat ellerinde Fatma Anayı, Yemen çöllerinde Hz. Ali’yi âşık ondan sorar. Telli turnanın selam götürmesini ister: Sonra vurur sazın tellerine: “Telli turnam selam götür / Sevdiğimin diyarına” diyerek haber salar. Hatta sevdiğinin uykusunun haram edilmesi görevi bile turnaya verilir. “Gidin turnalar gidin / Yârime haber edin / Yârim uykuda ise / Uykusun haram edin. Elbette. Âşığın yavuklusu kendisinden ayrı uyuyamaz. Nasıl uyur ki… Görülmüş müdür. Türkülerimiz turna ile iç içe. Birini diğerinden ayırmak zor. Çünkü onlar birbirlerini tamamlayan önemli iki unsurdur.
Âşık yüksekçe bir yere sekilenir. Elleri şakaklarında. Yol gözler. Dert yanacak, dert dinleyecek birini arar. Aşk elinden gönlündeki yaralar lime lime. Hali perişan. Yanar kavrulur. İçi fokur fokur kaynar. O sırada turnalar geçmektedir. Dizi dizi. Katar katar. Tam sırası der âşık… Alır sazını eline vurur teline. O âşık ustaların ustası Karacaoğlan’dır.
Diyerek feryat figanını dile getirir. Bir başkası da dost diyarına selam gönderecek kelam götürecek birini arar. Yana yakıla kıvranır. Bulsun ki o da yârine, dostuna selam salsın. Dost elleri uzaktır. Dağlar sarp yollar ıssız. Karlı dağlar haşmetli. Tüm haşmetiyle dimdik ayakta, uçan kuşa geçit vermez dağlar. Amma… Turnalara dayanamaz. Aşılmaz dağların ustasıdır turnalar. Ancak bu dağları onlar aşar. “Bu kelamı, bu selamı ancak turnalar ulaştırır” diyerek dillendirir sazını:/*
Karacaoğlan, Emrah turnaya seslenir de, Çorumlu Kul Hüseyin durur mu? Elbette durmaz. O ada alır tezenesini vurur sazın teline: Bu bir selam salma değil yalvarışın, acımanın ifadesi olarak nağmeleşir tellerde.
Diyerek dökülür yüreklere…
İnin şu yaylaya da edelim sohbet
İçerimde yara açıldı kat kat
Semâya ser çekti ah ile firkat
Hele biraz dertleşelim geliniz
Diyen Ruhsati de katılır kervana. Diller de tellerde nağmeleşen turna mistik bir havaya bürünür. Alevi cemlerinde Turna Semahı olarak görünür. Adını verdiği semahla dönen canlar turnanın uçuşunu, gökyüzündeki hareketlerini taklit ederek çark eder. Her dönüş onu Tanrı’ya biraz daha yaklaştırır. Biraz daha yukarıya çıkarır. Döndükçe döner. Döndükçe yükselir. Eller havada. Yükseldikçe dönen canlar Hak’la kucaklaşırlar. Turnalar semahı canların Hak’la kucaklaşmasını sembolize eder. Kucaklaşması sayesinde tüm turnalı türküler dile gelir…
Diyerek nağmeleşen türküler bazen coşkun akan sular gibi çağlar. Âşıkların dilinde, telinde koro halinde yükselir semaya.
Aleviler semahın kaynağının Kırklar Meclisi olduğuna inanır. “İnanışa göre Hz. Muhammet miraç dönüşü Kırklar Meclisine uğrar. O sırada Selmani Farisi bir üzüm tanesi ile içeri girer Hz. Muhammet’e; ‘Ey yoksulların hizmetçisi! Bu üzüm tanesini bize paylaştır’ der. Hz. Muhammet Cebrail’in getirdiği tabakta üzüm tanesini ezer şerbet yapar. Bu şerbet, kırklardan birinin dudağına değince hepsi kendinden geçer; ayağa kalkar ya Allah diyerek semah dönmeye başlar. O gündür bu gündür erenler meclisinde semah dönülür.“ Dönülen semahlardan biri de Turnalar Semahıdır.
Halk müziği klâsiklerimizin arasına giren Turnalar Semahı Sivas Divriği’den repertuvara girmiş. Türküyü Nida Tüfekçi Mahmut Erdal’dan derlemiş repertuvar no: 1603’tür. Türkü bir halk müziği şaheseridir. Gerek ezgi zenginliği, gerek usul zenginliği türkünün klasikleşmesini sağlayan önemli unsurlar olmuş. Geçmişten günümüze varlığını koruduğu gibi gün be gün de klasikleşmesi artarak devam etmektedir. Türkümüzün müzik yapısı ile usul yapısı birbiriyle bütünleşmesine rağmen bu güzellikleri sözlerde görmek mümkün değildir. Şimdi türkünün TRT repertuvarındaki sözlerine bakalım:
Repertuvardaki sözler:
Bu sözler Hekimhanlı Esiri’ye aittir. Aslında sözler beş dörtlük olup iki dörtlüğü semahta söz olarak kullanılmıştır. Kaynaktaki Hekimhanlı Esiri’ye ait sözler ise aşağıdaki gibidir:
Turnalar Semahında bu dörtlükten sonra gelen sözler Karacaoğlan’a aittir.
Karacaoğlan’a ait birinci dörtlük:
İkinci dörtlük
Üçüncü dörtlük
Ve repertuvardaki iki dize
Şimdi de Karacaoğlan kaynaklarındaki sözlere bakalım:
I. dörtlük
II. dörtlük:
III: dörtlük:
şeklinde kaynaklara geçmiştir.
Şimdi semaha söz olarak geçen koşmaların genel bir analizini yapalım: “Havayi de deli gönül havayi” dizesiyle başlayan 1. dörtlük ile “Kuru kütük yanmayınca tüter mi“ dizesiyle başlayan II. dörtlük kaynaklarında altı dörtlük olarak kayıtlara geçmiştir. Kaynaklara altı dörtlük olarak geçen koşmanın sadece II. ve III. dörtlüğü semaha söz olmuştur. Semaha söz olarak geçmeyen koşmanın diğer dörtlükleri aşağıdaki gibidir.
Semahtaki Karacaoğlan’a ait bir diğer söz de Deniz kenarında yerler hurmayı dizesiyle başlayan III. dörtlüktür. Bu koşma da Karacaoğlan kaynaklarında dört dörtlük olarak yayımlanmış, ancak bir dörtlüğü semaha söz olarak geçmiştir. Karacaoğlan kaynaklarındaki sözler aşağıdaki gibidir.
Semah: Karacaoğlan derki geçti ne fayda / Bir vefa kalmadı ok ile yayda dizesiyle bitmektedir. Karacaoğlan kaynaklarında bu dizeler:
Dörtlüğünden koparak semaha söz olmuştur. Aslında dizeler bir bütünlük arz etmediği için türküde yamalık gibi durmaktadır. Semaha söz olan koşmanın diğer dörtlükleri aşağıdaki gibidir.
Şeklindedir.
Üç bölümlük semahta semahın ilk iki dörtlüğünün sözleri Hekimhanlı Esiri’ye aittir. Esiri’nin bu şiiri beş dörtlük olup 1931 yılında Sivas Halk Şairleri toplantısında (Sivas Âşıklar Bayramı) Âşık Süleyman tarafından okunmuş, Ahmet Kutsi Tecer tarafından kaleme alınmış, Musiki Mecmuasında da yayımlanmıştır. Ahmet Kutsi Tecer’in tespitlerinde sözler Âşık Feryadi’ye aittir. Yrd. Doç. Mehmet Yardımcı’nın Hekimhanlı Esiri adlı kitabında ise sözler Âşık Esiri’nindir. Hekimhanlı Esiri’ye ait sözlerin bazı dizeleri değiştirilerek semahın ilk bölümüne eklenmiştir. Hangi dizenin aslına uygun olup olmadığının tespiti için repertuvardaki sözlerle kaynaktaki sözler alt alta yazılmıştır. Karşılaştırıldığı zaman aradaki fark görülecektir. Semahta Esiri’ye ait kullanılmayan sözler ise aşağıdaki gibidir.
Semahta Esiri’nin dizelerinden sonra gelen sözler Karacaoğlan’a aittir. Karacaoğlan’a ait dörtlükler üç ayrı koşmadan alınmıştır. Onun için de dörtlük arasında anlam bütünlüğü yoktur. Ayrı şiirlerden alınan dizelerin değiştirilerek sözlere adapte edilmesi şiirinin bütünlüğünü bozmuştur. Semah:
dizeleriyle bitmektedir. Dizedeki “ok” ile “yay” dan bir vefa beklemek söz konusu olamaz. Ok ile yay nasıl bir vefa sağlayabilir ki… Dörtlük
incelendiğinde ok ile yayın dizelerle bütünleşmediği görülecektir. Onun için bu dizenin “Bir vefa kalmadı yoksulda bayda” olması gerekir. Karacaoğlan kaynaklarındaki dizeler de böyledir. Semahtaki Karacaoğlan’a ait sözler büyük ustanın üç ayrı koşmasından alınmıştır. Onun için dörtlüklerde ki ayaklar birbirini uygun değildir. Koşmaların ifade ettiği anlamlarda farklıdır. Eğer Semahta kullanılan koşmalar farklılıklar arz etmesiydi böyle bir problem yaşanmayacak bilenlerin de kulağını tırmalamayacaktı.
Sonuç olarak klasikleşmiş bir halk müziği şaheserinin sözlerinin kopukluk yaratması bilen kişileri rahatsız etmektedir. Ayrıca sözlerin mistik olmayışı da ayrı bir inceleme konusudur. Zira tüm semah sözleri dini içeriklidir. Ritüeldir. Ama Turnalar Semahında bu özellik yoktur. Sözlerin bu semahta nasıl ve hangi şartlarda kullanıldığını bilemiyoruz. Bildiğimiz bir gerçek var o da semahlarda dini içerikli olmayan sözlerin kullanılmayacağıdır. Kullanıldığını göre bir nedeni olmalı. Nedeni de toplumsal baskı. Toplumun baskısı aşk şairi, sevda şairi Karacaoğlan’ın dörtlüklerini semah sözü yapmış. Rahmetli Nejat Birdoğan Hoca Semahın sözlerinin muhakkak dini içerikli olması gerektiğini söylerdi.Demek ki geçmişten günümüze neler kaybettik. Aşkı hakikiyle aşkı mecaziyi karıştırdık. Turnaları en iyi ifade eden sazımızın tüm özelliklerini ve güzelliklerini geçmişten günümüze taşıyamadık. Acı … Ama gerçek…

KAYNAKÇA







